Listen Radio Groove Mix

Minik bir ‘hava’nın hikayesi…

bir kız vardı. ismi ‘hava’. şirin mi şirin, tatlı mı tatlıydı. hayat doluydu. çevresine neşe saçar, yüzünden gülücük eksik olmazdı.

7 yaşında okula başladı. ilk, orta, lise ve daha yüksek ne varsa hepsini başarıyla bitirdi. hayatına birçok insan girdi, çıktı. bazıları dostu oldu, bazılarıysa onu geçmişinde anı olarak kaldı.

o yardımseverdi. kimseyi üzemezdi. insanların sorunlarıyla kendi sorunuymuş gibi uğraşır, çözüm arardı. çok acı çekti ama hepsini içine attı. her zaman gülümsemeye, gamzeleriyle insanlara içine bir hoşluk vermeye devam etti.

onun hayatında en değerlisi vardı: babası. o evin en ufak kızıydı ve babasına aşıktı. onsuz olamazdı, olmayı hiçbir zaman düşünmemişti. gözlerini onunla açmıştı ve onunla kapatacağını düşünüyordu. kimseyi onun kadar sevemedi. kimse babası kadar değerli, yakışıklı, dost, arkadaş olamazdı. hayallerindeki erkekti o…

fakat bir gün babası amansız bir hastalığa yakalandı. çok güçlü bir adamdı. kimsede olmayan cesareti de vardı. kanser onu bitiremezdi. hava da babasına inanıyordu. onu asla terkedip gidemeyeceğini düşünüyordu. bunu ona yapamazdı, ölüm diye bir şey olamazdı, bu bir şaka olmalıydı.

fakat hepsi gerçekti. kanser giderek büyüyor, tedaviler işe yaramıyordu. yine de baba son ana kadar mücadele etti. anne ve çocukları da. tüm varlıklarını, birikimlerini, zamanlarını hep aynı amaç için, dünyada en değerli varlıkları olan babaları için harcadılar. hava da en fazla inatçı olandı. son ana kadar durumu kabullenmedi. babası ölmeden 1 hafta önce ameliyat olduğunda, o hâlâ aynı umutla aynı inançla sarılıyordu babasına…

fakat yorgun baba daha fazla dayanamadı. aslında daha fazla eşini ve biricik kızlarını üzmek istemedi. yoksa onda daha inat vardı. yaşasa yaşardı ama hayatın da bir kanunu vardı. geride kalanları daha fazla üzmeden gitmeyi seçti.

hava’nın o gün hayatta inandığı, güvendiği birçok doğru da bitti. ölüm denen olgunun kaçınılmaz olduğunu, dünyanın en iyi babasının bile çekip yanına aldığını gördü. minicik bir kızken 27 yaşına gelene kadar her zaman babası vardı. son nefesine kadar onun yanında kalacağını ve ne zaman sarılmak isterse, kapısını açıp ona koşarak bunu başarabileceğini sanıyordu. evlendiğinde babasının onun yanında olacağını, hasta olduğunda ateşini ölçeğini ya da ağladığında gözyaşlarını sileceğini hayal ediyordu.

fakat gerçek hayat bu değildi. herkesin bir zamanı vardı. babası da hakkını kullanmış, birbirinden güzel çocuklar dünyaya getirmiş, ömrünün son saniyesine kadar hayat dolu yaşamıştı. artık gitmeli ve yeni geleceklere yer açmalıydı.

sonunda hava babasının aslında yok olmadığını anladı. çünkü maddesel anlamda olmasa bile, babası o yaşadığı sürece onunla yaşamaya ve onu izlemeye devam edecekti. o büyük, gururlu, onurlu mücadelesini yapmış, son ana kadar dimdik durmuş ve içi kan alasa bile asla babasını üzmemişti.

artık sıra ondaydı. biran evvel toparlanmalı ve babasını içinde yaşatmaya sürdürmeliydi. tıpkı hepimizin kabullendiği ve yokluklara alıştığı gibi.

bu hayatta kalbim attığı sürece, havayı içime çekmeyi ve koklamayı ihmal etmeyeceğim…

1 yorum

Bir Yorum Yazın

Cemal Alp Solak

İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri 2004 Mezunu, Eski Gazeteci, blogger, iletişim ve dijital pazarlama uzmanı... PHP ve WordPress sevdiği konular...